TOPLUM AHLAKI « HABER PRESSE

8 Temmuz 2024 - 14:37

TOPLUM AHLAKI

Son Güncelleme :

08 juillet 2024 - 8:01

Hak geldi batıl zail oldu
TOPLUM AHLAKI

Yaşadığımız çağın en hızlı değişen özelliklerinden birisi, insanların yaşam tarzları. Yaşam tarzı an be an gun be gün değişmekte .Modaya ,medyaya entegre edilmiş günü birlik bir yaşam anlayışı oluşmuş durumda.İlk başlarda bu hoş gelsede insanlara, bunun uzun vadede telafisi olmayacak büyük tehlikeleri barındırıyor olması tartışılmaz bir gerçek.

Ahlak paha biçilmez bir erdemdir.Kişisel olarak veya toplumsal olarak tartışılır ve yaşanılır.Kişisel ahlak bir insanın şahsını ilgilendirir ama toplumsal ahlaka geçişte köprü vazifesi görür.Bir toplumun bireyleri Ahlaki kaygılarını değerlerini kaybetmiş ise bu bir bütün olarak toplumu ve ülkeyi tehdit eden tehlike anlamına gelmektedir.

Ahlaki bozulmadan söz edeceğimize göre önce ahlakın ne olduğuna bakmamız lazım. Ahlak yaratılışın tabii, doğru düzeniyle yakından ilişkilidir. Aristo gibi varlık olarak varlığı ele aldığımızda varlıktan hareketle ahlaki maksada ulaşmak güç olur. Çünkü varlık olarak varlık evrenin ezeli oluşu faraziyesiyle ilgilidir. Oysa hiçbir şey kendi kendine var olamaz, onubir var eden yani bir yaratan vardır.

Bu durumda ahlak yaratılmış eşyanın doğasında içkin bulunan niyet ve maksada uygun eylemdir. Niyet ve maksat düzen devam ettiği müddetçe (belli bir ecele kadar) varlığını devam ettirir. İşte yozlaşma bu düzenin bozulmasına denir.

Yozlaşma veya bozulma insan denen türe ait bir durum olarak ele alındığında ahlaki mahiyet ifade eder. Canlı hayatın sürdüğü tabiatta da bozulmalar vaki olur. Zamanında devşirilmeyen bir meyve dalında çürür, açıkta uzun süre kalan yemek bozulur vs. Bu örneklerde zikrettiğimiz bozulmalar tabiidir ve belli yasalara bağlıdır, insanın bozulması da yasaya aykırı olmasından dolayı ahlakidir. Tabiattaki bozulma ile insanın bozulması arasındaki fark, ilkinin kendi kendine, insanınkinin onun seçim ve iradesine bağlı olmasıdır. Ahlaki olan tabii olandır. Allah’ın meşieti ile var olan şeylerin fıtratında içkin bulunan niyet ve maksat ahlakı meydana getirir; şeylerdeki yasa ve ahenk ahlakın belirtisidir. İnsana düşen doğru seçim ve eylemle varlıkta içkin olan niyet ve maksadı açığa çıkarması,

Basit ve anlaşılır bir şekilde dil sürçmeden büzüştürmeden söylenecek olan şey şudur,Ahlak ve maneviyatı olmayan toplumlar, kültürler yok olmaya mahkumdur.Bu yok olma bünyesinde her türlü kötülüğü muameleyi ,yozlaşmayı ve hatta soykırımı barındıran bir tabirdir.

Kur’an-ı Kerim’de bozulmayı en iyi ifade eden terim “fesad”dır. Fesad’ın zıttı “salah”tır, bir şey bozulunca salah olmaklığını kaybeder. Demek oluyor ki ahlaki bozulma, insan tabiatının özünde olumsuz, yıkıcı bir değişikliktir.

Helali Haramı bilmeyen bir yaşam tarzı entegre edilerek milli ve manevi değerlerimiz yıllardır saldırı altındadır.Bu saldırılara karşı malesefki ciddi şekilde direnç gösteremez haldeyiz.Makam sahipleri şahsi edinimlerinin derdine düşmüş,vatandaş geçim derdiyle ,gelecek kaygısıyla değerlerimizin yok olmasına tepkisiz hale getirilmiş bir durumda.

İnsanı ahlaki bozulmaya sevkeden fesad, itidal olanın terkedilmesi, konulmuş ölçülerin aşılması, hudutların çiğnenmesi sonucunu doğurur. Otoriter, totaliter, zorba yöneticileri motive eden asıl amil budur. Farkında olsun olmasın, bu anafora kapılmış kişi uluhiyetten, rububiyetten pay almaya kalkışır, kendini rab ilen eder. Kur’an-ı Kerim’de bunun örneği Firavun’dur. Nitekim “far’ana” dendiğinde azgınlaşıp gaddarlaştı, zulüm ve ahlaksızlıkta sınırları aştı kast edilir.

Sokaklarımız modernlik özgürlük safsatalarıyla et pazarına dönüşmüş, ikaz uyarı haklarımız kullanılamaz halde kanunlarla dışlanmış durumda.Aile muessesemiz bir zamanlar çatırdar denirken şimdi yok olmakla karşı karşıya.Yanlış politika ve kanunlarla toplum yapısı ,Ahlaki değerler ve maneviyat bitirilmiş durumda.

Modern hayatın ahlaki bozulma üzerinde derin etkisi olduğu muhakkak. Zira modern hayatın hareket noktası Hind telakkisinin tam aksi istikamette nefsi tahrik etmektir. Piyasa kapitalizminin telkinine göre, nefs her ne istiyorsa bunu üretecek, tüketim pazarına arzedeceksin.

Müslümanların tüketim, statü, servet ve iktidar karşısında daha mukavim olmaları beklenir. Lakin öyle olmuyor maalesef. Bunun sebebi İslamiyet’i bilmemeleri değil, bildikleri halde kendilerini servet ve iktidar ile iştiha ve şehvet anaforuna kaptırmış olmalarıdır. Bu tutkular insanın bedensel ve ruhsal haz alma duygularını tahrik eder. Hayati faaliyetlerimizin merkezi kalbtir, oraya bir kere günah kiri girdi mi, temizlemek (tezkiye) zor olur. Buna biz “kalbin hastalığı” adını verebiliriz, bu hastalığın kolayca çaresi de yoktur. Daha çok servet ve iktidar, daha çok iştah ve şehvet istedikçe, susuzluğunu tuzlu su içerek gidermek isteyene benzer. İşin trajik tarafı fesad çıkaranlar kendilerince ıslah ve iyilik yaptıklarını da öne sürüyorlar, hatta belki buna inanıyorlar. Geleceği ve gençliği nasıl bir tehlikeye attıklarının farkına varamıyorlar.

Gençlik gereksiz kamplaşma ve kutuplaşmaların tam merkezine doğru gitmekte. Sorgulamadan tartmadan biçmeden sadece kendi zevkleri ve istekleri için yaşayan bir toplum olma yolunda ilerlemekte.

Gençliği kaybeden toplumlar geleceğe kök salamazlar.Biz kökleri asırlık çınar gibi dünya havzasında dört bir tarafa yayılmış bir toplum olarak bu kaybı bu ahlaksızlığı ,yozlaşmayı bitiremez isek ,gelecekten umutla bahsedemeyiz.

Çoğu zaman Müslümanlar kendileri takva sahibi olmadıklarından kendilerini gibi takva sahibi olmayan kimseleri başlarına geçirmektedirler. Bunun en tipik örneğini Muaviye vermişti. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer gibi yönetmediğinden yakınan halka şöyle demişti: “Ne ben Ebu Bekir ve Ömer’im, ne siz o dönemin sahabilerisiniz.” Tencere kapak misali.

Yöneticiler yönetilenlerin aynasıdır. Üzücü olan şu ki, Müslümanların. Müslüman kimliğini taşıyanların ahlaksızlıkları, hak ve hukuk ihlalleri İslam dinine ve İslamcılığa fatura edilmektedir. Halbuki, kaide şudur: “Sui misal emsal olmaz.”

Müslümanların radikal bir zihniyet dönüşümüne ihtiyacı var. Yeniden işi ahlak ve hukuk temelinde ele alıp takva merkezli sivil alanda çok yönlü pratikler geliştirmenin imkanlarını araştırmalı. İslam ahlakı sahih iman, salih amel, takva ve ma’rufu emredip münkerden sakındırma zemininde inşa edilir. Sivil alan ahlaki ve sosyal yönden güçlü olduğunda politik alan da bu yönde dönüşür.

Değinilecek dokunulacak okadar nokta varki ,Bize düşen şey Aslımıza dönüp mayamız gereği Ahlak ve Maneviyatı üstün tutan bir yaşam tarzıyla değerlerimize sımsıkı sarılmaktır.

Numan Sarıca

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.